/>
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin tek oyuyla 13 ülkenin kabul ettiği Gazze’de ateşkes ilan edilmesine ilişkin tasarının reddedilmesine tepki gösterdi. Erdoğan, “ABD tek başına ateşkesi reddetti, böyle adalet olmaz. BM Güvenlik Konseyi’nden bir umudumuz, beklentimiz kalmadı. BMGK’nın reforme edilmesi şart” dedi.
ABD, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Gazze‘de acilen insani ateşkes talep edilen karar tasarısını veto etti. 13 üye “evet” oyu kullanırken tasarı; ABD daimi üye olduğu için kabul edilemedi. Bugün Haliç Kongre Merkezi’nde Dünya İnsan Hakları Günü İnsanlığın Yüzü Programı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu nedenle BM’ye ve sisteme eleştirilerde bulundu.
BM SİSTEMİNİ ELEŞTİRDİ: REFORME EDİLMELİ
Erdoğan, ” Gazze‘de insanlığa dair her şey katledilmektedir. Dünya beşten büyüktür. BM güvenlik konseyinde beş daimi üye ve geçici üyeler sadece ABD’nin ret oyu ile malum ateşkes ret edildi. Böyle adalet olur mu? Biz ne diyoruz, adil bir dünya mümkün ama Amerika ile mümkün değil. ABD, İsrail’in yanında parasıyla, mühimmatıyla yer alıyor. Ey ABD, bunun hesabını nasıl vereceksin? İnsanlık için ABD bir BM İnsanlık Beyannamesi’ne destek veren ülke diyemeyecek. İsrail’in yanında yer alan, Aylan Bebeklerin karşısında yer alanlara biz de sizin karşınızdayız diyoruz.
Görevi küresel barışı korumak olan Güvenlik Konseyi, İsrail’i koruma ve kollama konseyine dönüştü. ABD’nin vetosu nedeniyle ateşkes kararı çıkmadı. 13 ülkenin tasarıya evet demesine rağmen sonuç değişmedi. Dünyanın 5’ten büyük olduğu gerçeği bir kez daha görülmüş oldu. BM Güvenlik Konseyi’nin reforme edilmesi şarttır, şart. Bu BM ile, bu BM Güvenlik Konseyi ile insanlığın bir yere varması mümkün değil.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:
“BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan 75 sene evvel büyük umutlarla kabul edildi. Bu metin insanlığın kazanımları açısından kritik bir belge olma amacını koruyor. 75 yıldır uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatmayı sürdürüyor. Küresel barışın ve istikrarın tesisine de rehberlik ediyor. Beyannameyi insanlığın onurlu yaşam mücadelesinin köşe taşlarından birisi olarak görüyoruz.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün dünyanın pek çok yerinde insan haklarının ayaklar altına alındığı da bir gerçektir. Batı toplumlarını saran İslam düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı insan hakları tehdidinin başında yer alıyor. Terörist ve terör kavramları İslam’a saldırmanın, masumları katletmenin bir kılıfı haline dönüştürüldü.
BATI’DAKİ İSLAM KARŞITI GÖSTERİLERİ HATIRLATTI
4,5 sene önce Yeni Zelanda’da 51 kardeşimizin şehit edildiği saldırı İslam düşmanlığının nerelere varabileceğini göstermiştir. Kanada’dan ABD’ye, Avrupa’dan Asya’ya dünyanın pek çok yerinde artarak devam etti. “Nefes alamıyorum” diyerek can veren George Floyd’u asla unutamayız. Aylan Bebek’in nasıl dalgalarla kıyıya vurduğunu az önce izledik. Aylan Bebek’in ölümü Batı’yı insafa getirmedi. Aylan Bebek bir astsubay çavuşumuzun kucağında ebediyete yürüdü. Son olarak Filistin kıyafetiyle gezen 3 genç ABD’de sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı. Batı Yeni Zelanda saldırısında hiçbir ders çıkarmadı. Ne güvenlik ne hukuki ve siyasi olarak bu eylemlerin önüne geçecek hiçbir tedbir almadılar.
Yılbaşından beri çoğunluğu bizim büyükelçiliklerimiz olmak üzere İİT üyeliklerinin Avrupa’daki binalarının önünde 500’e yakın Kur’an’a saldırı düzenlendi. İlk defa dün Danimarka’da kutsal kitaplara yönelik saldırılar nedeniyle cezai müeyyideyi getirdiler. Müslümanlara ait işyerlerini, dernekleri hedef alan nefret suçlarının sayısı artıyor.
“BU BARBARLIKLAR, DÖNÜM NOKTASINA YAKLAŞTIĞIMIZIN İŞARETİ”
Meselenin trajikomik yanı tüm bunların demokrasi ve insan haklarının beşiği olan ülkelerde yaşanmasıdır. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar iş icraata gelince çifte standardın, ikiyüzlülüğün kitabını yazmaktadırlar. Anlaşılan bu ülkeler BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan hakların “makbul” insanlar için olduğunu düşünüyor. Batılı ve beyaz olmayanların bu haklardan yararlanma imkanı bulunmuyor. Batının tüm medeniyetini üzerine bina ettiği 5 değerin 4’ü onlarla ilgisi olmayan çalıntı unsurlardır. Nitekim, inancı Kudüs felsefesi Ege ve Batı Anadolu, hukuku Akdeniz ve Roma, bilimi Endülüs ve Doğu olan, Batı’nın sadece barbarlık vasfı kendisine aittir. İnsanlığa karşı işlenen suçların eninde sonunda mahşeri vicdanda yargılanmak gibi bir özelliği vardır. Giderek şiddetlenen barbarlık örneklerini bir dönüm noktasına yaklaştığımızın işareti olarak görüyoruz.
“İSRAİL 18 BİNİ AŞKIN KARDEŞİMİZİ ŞEHİT ETTİ”
Bugün Beyanname’nin çiğnendiği yer Gazze ve işgal edilmiş Filistin’dir. 18 bini aşkın Filistinli kardeşimiz şehit oldu. İsrail’in alçakça katlettiği 3 Filistinliden 2’si kadın veya çocuk. Masum sabiler, İsrail’in vahşetinin sembolleri olarak hafızalarımıza kazınmıştır. İsrail yönetimi Gazze’de insanlığın yüzünü kızartacak katliamlara yol açıyor. İbadethanelerden okullara, hastanelerden çarşı pazarlara kadar tüm sivil yerleşim yerleri bombalanıyor. Bugün Gazze’de çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gazeteciler değil insanlığa dair tüm değerler katledilmektedir.
“GAZZE KASABI NETANYAHU ENİNDE SONUNDA HESAP VERECEK”
Gazze’den sonra hiçbir şey eski tas eski hamam devam edemez. Gazze kasapları uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suç teşkil eden eylemlerinin hesabını vermelidir. Eninde sonunda vereceklerdir. Biz bu meselenin takipçisi olacağız. Bunu da Gazzeli masumlarla birlikte yapacağız. Bir daha yaşanmasın diye, zulüm zalimin yanına kar kalmasın diye mücadelemizi cesaretle sürdüreceğiz. Balkanlardan Kafkasya’ya, Arakan’dan Kırım’a kadar nerede hakkı çiğnenen, zulme ve baskıya maruz kalan kardeşimiz varsa ona sahip çıkmak görevimizdir. Bizim nazarımızda Gazzeli kardeşlerimiz ile Doğu Türkistan Türkleri arasında hiçbir fark ve ayrım yoktur.”
Ayrıntılar geliyor…